27 Sep
27Sep

Yaklaşık iki hafta süre ile kendinizi endişe, kaygı, üzüntü, ümitsizlik veya değersizlik, suçluluk duygularını hissederken mi buluyorsunuz? Bu yoğun duyguların sizi olumsuz yönde etkilediğini, bu sebeple enerjinizin düştüğünü, günlük işlerinizi yapmakta ve bir işe odaklanmakta zorlandığınızı mı düşünüyorsunuz?

Size daha önce keyif veren etkinliklerden keyif alamadığınızı düşünüyor musunuz? Peki bu dönemde kendinizi sürekli uyumak ve yemek yemek isterken ya da tam tersi yönde çok az uyuyup çok az yemek yerken mi buluyorsunuz? Cinsel yaşamınızda isteksizlik veya farklı problemler yaşıyor musunuz? Tüm bunlar sizde karamsarlık, umutsuzluk ve çaresizlik duyguları uyandırıyor mu? Peki ya aklınızdan intihar düşünceleri geçiyor mu?


Öyleyse depresyonda olabilirsiniz. Zaman zaman bu duyguları pek çok kişi yaşayabilir. Depresyon bir zayıflık değil, yaşamınızın kalitesini önemli ölçüde etkileyen bir duygu durum bozukluğudur.


Yapılan araştırmalar da bunu desteklemektedir. Dünya Sağlık Örgütü’ne göre depresyon dünya çapında günlük hayatı etkileyen en büyük sorunların başında gelmektedir. Dünya Sağlık Örgütü yayımladığı Depresyon ve Akıl Hastalıkları Raporu bize dünya çapında 300 milyondan fazla kişinin depresyonda olduğunu göstermiştir. Bu rakam, dünya nüfusunun yüzde 4.3’ünün depresyonda olduğunu göstermektedir. Depresyon aynı zamanda intiharı da tetiklemektedir. 2015’te 788 bin kişi intihardan yaşamını kaybetmiştir. Bu rakamlar dünya çapındaki ölümlerin yüzde 1.5’inin nedeninin intihar olduğunu göstermektedir.


Depresyon, kadınlarda erkeklere oranla iki kat daha fazla görülmektedir. Adet döngüsü, hamilelik, düşük yapma, erken menopoz ya da menopoz gibi hormonal etkenler gibi biyolojik faktörler ile toplumsal cinsiyet rollerinin etkisiyle sorumluluk alanının genişlemesi (iş hayatına katılma, ev işleri ve çocuk yetiştirmek, yaşlı insanların bakımını üstlenmek gibi) gibi psikososyal faktörler bu durumun sebepleri olarak gösterilebilir.


Toplumsal cinsiyet rolleri, depresyonun farklı biçimlerde yaşanmasına neden olmaktadır. Kadınlar depresyonda daha çok umutsuz, karamsar ve üzgün hissederken, erkekler huzursuz, sinirli hissetmektedir. Bunun sebebi yaşanılan duyguların kadınsı ve erkeksi olarak toplumsal açıdan etiketlenmesidir. Dolayısıyla bireyler toplum tarafından dışlanmamak adına duygularını bu şekilde belli etme eğilimi göstermektedirler.


Depresyonda iken kadınlar yakın çevresinden destek arama çabası içerisine girerken, erkeklerde iş hayatına odaklanma, alkol veya madde kullanımı gibi davranışlar sıklıkla ortaya çıkmaktadır. Erkeklerin yardım arama çabası böyle durumlarda kadınlara oranla daha düşüktür.


Depresyon çeşitleri şu şekildedir: 

  • Majör Depresif Bozukluk
  • Melankolik Özellikli Depresyon
  • Atipik Özellikli Depresyon
  • Psikotik Özellikli Depresyon
  • Doğum Sonrası (Postpartum) Depresyonu
  • Mevsimsel Duygudurum Bozukluğu
  • Kronik Depresyon (Distimik Bozukluk)
     

Çok çeşitli faktörler kişilerde depresyonu tetikleyebilir. Bu faktörler şu şekilde olabilir:

  • Geçmişte aile ve yakın çevre tarafından fiziksel, seksüel veya duygusal istismara maruz kalmak,
  • Aile ve arkadaşlarla kişisel çatışmalar veya anlaşmazlıklar yaşamak,
  • Sevilen birinin kaybı,
  • Duygusal yakınlık kurulan kişiden ayrılma veya boşanma,
  • Genetik açıdan yatkınlığın bulunması (Aile veya yakın akrabalarda da depresyon gibi duygu durum bozukluklarının görülmesi)
  • Yeni bir işe başlama, mezun olma, evlenme veya terfi alma gibi iyi olan ancak hayatımızda değişim yaratan olaylar yaşamak,
  • Taşınma, iş veya gelir kaybı, emekli olma, zor şartlarda yoğun ve yorucu tempoda çalışma, uzun süre işsiz kalma,
  • Yaşam mücadelesinde elde edilen gelirin giderleri karşılamaması sonucunda yaşanan ekonomik sorunlar,
  • Mevsim değişiklikleri (Gün ışığının azalması, havanın erken kararması, havanın serinlemesi gibi faktörlerin olumsuz etkisi)
  • Yaşam boyu süren romatizmal hastalıklar, tansiyon, diyabet(şeker), böbrek yetmezliği gibi durumlar ile kanser gibi ölüm gerçeği de barındırabilen durumlar,
  • Yalnız (Arkadaş ve aile desteğinden yoksun kişiler) ve düzensiz (Uykuya ve dinlenmeye özen göstermeyen, aşırı alkol veya uyuşturucu madde kullanan kişiler) yaşama,
  • Doğum sonrasında kadınlarda yaşanan hormonal değişiklikler ve bebeğin bakımı ile ilgili kaygılar,
  • Deprem, savaş, göç, taciz, tecavüz, saldırıya uğrama gibi travmatik durumlar,


 Peki depresyonla nasıl başa çıkabilirim?

  • Öncelikle güvendiğiniz biri ile bu duygularınızı paylaşın. Sizi dinleyen ve önemseyen bireyleri ile konuşmak kendinizi değerli hissettirebilir. Bu da kendinizi daha iyi hissetmenizi sağlar.
  • Kendinizi iyi hissettiğiniz zamanlarda hangi etkinliklerden keyif aldığınızı düşünün. Bu etkinlikleri daha sık yapmaya çalışın. Bunlar kitap okumak, sinemaya gitmek, alışveriş yapmak, tiyatroya gitmek, özel bir yemeğe çıkmak vs. olabilir.
  • Duygusal yakınlık kurduğunuz bireylerle bağlarınızı güçlendirin. Birlikte vakit geçirmeye çalışın.
  • Düzenli olarak egzersiz yapmak, ruh halinize iyi gelen bir diğer yöntemdir. ‘Scandinavian Journal of Medicine and Science in Sports’ tarafından yayınlanan bir araştırmada düzenli egzersizin depresyon semptomlarını hafiflettiği, kaygıların azalmasına ve zihnin gelişmesine katkı sağladığı gözlenmiştir.
  • Düzenli beslenme ve uyku alışkanlıklarınızı oluşturun ve bunları korumaya gayret edin. (En az 7-8 saatlik uyku ve sağlıklı beslenme)
  • Alkol ve madde kullanımını azaltın. Bu yöntemlerin geçici çözüm üretmekle birlikte verdiği bedensel zararların depresyon sürecini olumsuz yönde etkileyeceğini unutmayın.
  • Eğer intihar etmeye ilişkin düşünceleriniz varsa, nasıl hissettiğiniz konusunda güvendiğiniz bir aile üyesi, arkadaşınız veya meslektaşınız ile konuşun.
  • Kendinize zarar verme konusunda tehlikede olduğunuzu düşünüyorsanız, güvendiğiniz bir yakınınıza veya acil servislere başvurun veya doğrudan oraya gidin.
  •  Böyle bir durumda, profesyonel bir yardım için ruh sağlığı uzmanlarından destek alın. (Psikolog, psikiyatrist, psikolojik danışman).
Yorumlar
* Bu e-posta internet sitesinde yayınlanmayacaktır.